20 Kasım 2014 Perşembe

Mikro HES'ler



MİKRO HİDRO ELEKTRİK SANTRALLERİ


           Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu, 
           Gelir de Adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu. 

Yukarıdaki mısraları hepimiz biliriz. Merhum Mehmet Akif Ersoy’un “Kocakarı ve Ömer(RA)” isimli şiirinden, hemen herkesin dilinde olan meşhur mısralar.

Geçenlerde TV de bir haber izledim. DİCLE nehrinin sularının azaldığı, yer yer bataklıklar oluştuğu anlatılıyordu. Dicle ve Fırat nehirleri asırlardır medeniyetin merkezi olmuş nehirler. Bunların su seviyeleri düşmüş.

Sapanca gölünün su seviyesinin minimum kritik eşik değerine indiği haberleri, internet ve medyada çok sıklıkla dile getirilir oldu.

Ülkemizde pek çok “göl ve göletin kuruduğu” yönünde çıkan haberlere sanki alıştık.
Şehrimizin meşhur Tortum Şelalesinin bulunduğu göletin sularının azaldığı, oraya piknik yapmaya gidenlerin malumu.

Büyük nehir ve göllerin sularının azalmasının nedeni, bunları besleyen küçük dere ve çayların kuruması veya taşıdıkları su miktarlarının azalması. Sizce bunların sebebi sadece “Küresel Isınma” mı, yoksa başka daha yakın bir sebep var mı?    

Size en yakın bir Mikro HES tesisini inceleyin. Şöyle bir şey göreceksiniz; Bir nehir düşünün. Bu nehrin her iki tarafı yaklaşık 1 mt. Yüksekliğinde beton duvarla kaplanmış olsun. Bu nehir(çay) daha aşağıda bulunan Mikro HES e su sağlıyor. Bu duvardan dolayı önceden bu çaya gelerek su ihtiyacını gideren böcek türü canlılardan tutun, kurbağa, yılan türü sürüngenler ve kurt, tilki vs. gibi daha büyük yırtıcılara kadar hemen bütün hayvanatın su kaynağı kesilmiş durumda. Nehir kenarlarında kendiliğinden yetişen yüzlerce tür bitki için, herhalde ziraatçı bilim adamlarının açıklayacağı binlerce sayfalık doküman vardır. Bu bitkiler yok olursa ne olur, onlara sormak gerekir. Sizce bu duvar yalnızca bu hayvanları mı susuz bırakıyor?. Yoksa yakın gelecekte hepimizin hayatını mı tehdit ediyor, bir düşünmek lazım. Hayvan ve bitkilerin yaşamadığı yerlerde (çöllerde) insan yaşayabiliyor mu?.

Mikro HES den çıkan suyun dere yatağına KORUNARAK bırakılması gerekiyor. Yani çıkan su için bir kanal yapılması gerekiyor. Fakat bu hiçbir tesiste yok. Böyle olunca tesisten bırakılan su dere yatağına gidinceye kadar büyük kısmı toprak tarafından emilerek yok ediliyor. Yani dere yatağına suyun çok az kısmı ulaşmış oluyor. Kuraklığın bir sebebi de bu.

Türkiye de ki Mikro HES lerin sayısı yaklaşık 1600 olarak planlanmış. Türkiye de ki mevcut akarsu, nehir, çay ve derelerin sayısı 2325 civarında. Bunların 300 kadarı Fırat, Dicle gibi büyük akarsular, ve hemen hepsinde büyük barajlar var. Yani bu şu demek, bütün derelere Mikro HES yapılacak. Şu ana kadar 800 kadarı tamamlanmış. 800 tanesi ile yaşanan kuraklık bu. Demek ki, daha gördüğümüz bir şey değil. Asıl TEHLİKE gelecekte.

Yukarıda ki resme bakıp aldanmayın. Bu resim AB ülkeleri için geçerli. Böyle cennet HES ler AB, ve ABD de var. Ama onların maliyeti bizimkilerin 4 katı. Çünkü bir HES in maliyetinin sadece 4 de 1 i teknik malzeme tutarı. 4 de 3 ü, ÇEVRE nin düzenlenmesi. Çevre düzenlemesine (ÇED); derenin ıslahından, can suyuna kadar; derenin Habitat kaynaklarından, su rejimlerine kadar “tabiatı koruyucu” bütün unsurlar ekleniyor. Bizde ise bunlar kağıt üstünde istense bile, uygulamada yapılmıyor. Yeni kurulan hükümetten beklentim, 1x4 lük değil, 4x4 lük Mikro HES ler kurmak ve eskilerini 4x4 lük hale getirmek.

Sanırım yetkililere yukarıda ki türden resimleri göstererek izin aldılar. Keşke izin veren yetkililer gelip son durumları görseler. O resimler de aşağıda. 

Dicle kenarında kurt tarafından kaçırılan koyunun hesabı, sorulur da Hz. Ömer’den;
Dicle’nin kendisinin suyunun hesabını sormaz mı Adl-i İlahi ?. 

Mustafa Şekip YAVUZ

Yazar, Elektrik-Elektronik Mühendisi.                m.sekipyavuz@gmail.com




Körling

Körling

Erzurum 2011 Universiad  Kış Olimpiyatlarından yaklaşık 2 sene önce, evde oturmuş televizyon izliyordum. Televizyonda Norveç te  yapılan Körling müsabakaları canlı olarak yayınlanıyordu. Bu spor çok hoşuma gitmişti.  Orta yaş sınıfı olarak nitelendirilecek yaşlardaki insanlar,  ütüye benzer bir spor aleti ile müsabaka yapıyorlardı. Oldukça eğlenceliydi. O zaman şöyle düşünmüştüm: “Adamlar aşmışlar, keyifleri yerinde,  hafta sonlarını ne kadar da güzel değerlendiriyorlar. Üç beş kişi bir takım oluşturmuş, Körling oyunu oynuyorlar!”. Norveç ligi oyuncularının yaş ortalaması ve yaptıkları işler daha çok dikkatimi çekmişti. Oyuncular,  yukarıda dediğim gibi, Norveç’in en iyi orta yaş oyuncuları idi. Takımlar, spikerin anlattığına göre, bir şirkette çalışan üç beş kişinin veya o civarda yaşayan esnaf ve tüccarın bir araya gelmesiyle oluşuyormuş.  Bayanlar için de  ayrı bir ligleri var. Düşününce, adamların boş zamanlarını ne kadar iyi değerlendirdiklerini gördüm.  Hafta içinde işlerinde güçlerinde çalışıyorlar, hafta sonu ise bir araya gelip “Körling” oynuyorlar. Zaten Körling de böyle başlamış.


Ve sonra Erzurum’da 2011 Üniversiad Kış Olimpiyat Oyunları başladı. Körling salonları yapıldı. Dünyanın dört tarafından sporcular geldi. Bu müsabakalar bizim şehrimizde oynandı.  Evimizden 5-10 dakika uzaklıkta olan müsabakaları kolaylıkla izledik. Burada da dikkatimi şu çekmişti: Erzurum’daki müsabakalar üniversitelerarası olduğundan, takımlar  üniversiteli gençlerden oluşmuştu. Fakat orijinalinde Körling’ in orta yaş sporu olduğunu öğrendim. Hatta bizim antrenörler “emekli sporu” diye de hemen isim takmışlar.  Yani bu sporun ilk çıkışı da orta yaş sporu olduğunu gösteriyor.


Hassaslık seviyesi ve kazanmak için ortaya konan stratejik düşüncenin karmaşık yapısı sayesinde curling "buzüstü satranç" olarak adlandırılıyor. Dikkat ederseniz hem hareketler yavaş hem de düşünerek oynanan bir oyun!. Basketbol, Voleybol ve Futbolu düşünürseniz onlara göre oldukça yavaş, hesap kitap isteyen ve dikkatli olunması gereken bir oyun.


Erzurum’da 2011 Üniversiad Kış Olimpiyat Oyunları için harcanan paranın yaklaşık 600 milyon TL. olduğu açıklanmıştı. Bu fiyata mal olan tesislerin pek çoğu bugün atıl durumda.  Benzer durum Avustralya Sydney Olimpiyatları’nda da olmuş; Olimpiyatlar için hazırlanan tesisler olimpiyatlardan sonra kullanılmaz hale gelmiş.  Bu duruma çözüm bulmak isteyen Avusturalya hükümeti çareyi tesisleri halka açmakta bulmuş. Sonuç olarak tesisler bugün kullanılır hale gelmiş. Bu gün O tesisler sadece müsabakalar için değil halkın tamamının kullandığı spor salonları haline gelmiş durumdalar.


Biz de aynısı olmaz mı acaba?. Bütün tesisleri halka açmak mümkün olabilir mi?. Halkın ücretsiz olarak spor yapması sağlanabilir mi?. Halkın yararına nasıl sunulabilinir?. Son zamanlarda, bu tesislerin önünden geçtikçe bu tür çözümler aklıma geliyor. Şehrimizde yaşayan  insanların sosyal aktiviteleri sınırlı. Yukarıda izah etmeye çalıştığım gibi; Körling’in asıl oyuncuları orta yaş kesimidir. Biz çocukları ve gençleri Körling’e yönlendiriyoruz. Hâlbuki Körling orta yaş sınıfı için.



Hem tesislerin geleceği için ve hem de insanlarımızın kahvelerde boş oturup vakit geçirmesini önlemek için,  acaba bu tesisler Avustralya'da olduğu gibi halka açılamaz mı?. Böyle yapılarak, aynı zamanda orta yaş sınıfı için bir aktivite bulunmuş olur ve hem de şişmanlamaktan muzdarip insanımız sporla iştigal etmiş olur.  Bugünlerde özelleştirmesi düşünülen tesislerin,  bu şekilde değerlendirilebileceği kanaatini taşımaktayım.