30 Eylül 2014 Salı

NO WAR



En sevdiğim sloganlardan birisidir, “SAVAŞA HAYIR” demek. O kadar çok şey anlatıyorki. Dünya da bulunmuş en güzel, en anlamlı, en mutlu edici slogan. Hükümetleri ve Dünya Erklerini bundan daha fazla rahatsız edici bir söze rastlamadım. Bütün Dünya İnsanlarının hemen hemen hepsini tek bayarak altında toplayabilen bir söz. “Savaşa Hayır”.

Irak ve Suriye ile ilgili teskere mecliste bugünlerde görüşülecek.

TBMM de reddedilen 1 Mart teskeresinden sonra Uluslar arası arenada,  hem Türkiye ve hem de Ak Parti Hükümetleri büyük prestij sağlamışlardı. Demokratikleşme ve AB ye uyum süreçlerinde uluslar arası desteğimiz olukça yükselmişti. Dünya basınını takip edenler Türkiye’nin o günlerdeki popülaritesinin nasıl zirve yaptığını çok iyi bilmekteler.

Yine benzer bir süreçten geçiyoruz.

Uluslar arası ittifak, IŞİD’e müdahale hazırlığında. Bu kez “kara gücü” yok.  Benim anladığım NATO ve BM çerçevesinde bir “kara gücü” oluşturulmayacak, fakat bu görev için bir “ORDU” aranıyor gibi. İran bu işe hevesli olduğunu hemen belirtti. Ancak İran’ın ABD nezdindeki durumu belli. ABD ve NATO, İran ordusuna destek vermez. Zaten Suriye ve Irak ta “ORDU” diye bir kurum kalmadı. Kuzey Irak Kürt Peşmergelerinin durumu ortada. Öyle ki;  ABD nin hava desteği olmasaydı, bugün Kerkük bile IŞİD’in elinde idi. Bu işi İsrail Silahlı Kuvvetlerine hiçbir güç yaptıramaz. Bu durumda bütün gözler, TSK’ da.

 Ak Parti Hükümeti’nin Suriye krizi çıktığından beri, “Suriye’ye, BM güçlerinin, karadan müdahalede bulunulması” isteği, “hava koridoru” isteği, defalarca, Uluslar Arası kurullarda dile getirilmesine rağmen, her zaman reddedildi. Benzer mantıklı talepler Sn. Cumhurbaşkanımız tarafından,  son  MB toplantılarında tekrar dile getirildi. Anlaşılan o ki, Uluslar Arası İttifak buna yanaşmıyor. Ancak IŞID’ e karşı bir kara harekatı olursa da, buna destek verecek gibi görünüyor. Fakat böyle bir destek henüz dile getirilmediği gibi, içeriği bile belli değil.

Böyle bir istek olması durumunda, kendisini defalarca yalnız bırakan Uluslar Arası kuruluşlara Türk Hükümeti, gerekli cevabı net bir şekilde vermeli; IŞİD’ e karşı her hangi bir “kara gücü” içinde olmayacağını açıkça belirtmeli. Bu bizim bütün Dünya halkaları ve Mazlumları arasındaki prestijimizi bir kez daha zirveye taşıyacaktır. Uluslar arası kurullarda da, Türk Devleti ve Hükümeti olarak  saygınlığımızın bir göstergesi olarak kabul edilecektir.

                                                                                         m.sekipyavuz@gmail.com

19 Eylül 2014 Cuma

KRİTİK EŞİK


KRİTİK EŞİK

Suyun kaynama noktası 100 °C dir. Suyun kritik eşik değeri budur.  Su bu değerde kaynamaya başlar.
Boyanın kıvama geldiği nokta onun kritik eşiğidir. Boya bu noktada boya fırınımdan çıkarılmalıdır.
Çayın kritik eşik değeri demlendiği noktadır. Çay demlendiği zaman ateşten kaldırılmalıdır. 
Demir tavında dövülür. Demirin kritik eşik değeri budur. Demir tav olduğu zaman dövülmelidir.
Türkiye nin “Avrupa Birliğine girişi” bir dönüm noktasıdır. Türkiye nin kritik eşik değeri budur. Türkiye 500 milyar dolar ihracat hedefini yakalamak istiyorsa AB ye girmelidir.
 Neden?.
Önce bir etrafımıza bakalım.
Etrafımızda KAOS hakim. Ukrayna’ nın bir yıl önceki halini bir düşünün. Bu hale geleceğini kim düşünürdü ki?. Orta Doğu hakkında zaten artık konuşacak bir şey kalmadı. Orta Doğu hakkında “Sözün Bittiği”  yerdeyiz. Bu hengamede yine en sakin yerler ülkemizin Batı kısmı. Yani AB sınırımız. Oralarda istikrar var. En azından ŞİDDET ve TERÖR yok.
Ekonomik durumumuza baktığımızda ise, Türkiye 3-4 yıldır sanki bir “durağanlık” dönemi geçiriyor gibi.” Durgunluk” demiyorum, çünkü bu ekonomik bir terim. Bir ekonominin durgunluğundan bahsettiğiniz zaman ekonomistler hemen “ekonomik  veri” isterler. Henüz bu konuda söz söyleyecek bir durumda değilim. Ondan dolayı biraz tedbirli davranıp, etraftan dolanıyorum.
Anlatmak istediğimi biraz temellendireyim. Örneğin ihracat rakamlarımız son 4-5 yıldır 150-160 milyar dolar arasında gidip geliyor. Büyüme rakamlarımız da yine aynı stabilitede. Yani Ak Parti Hükümetlerinin ilk yıllarındaki gibi hızlı bir büyüme ve yatırım yok.
Pek çok ekonomiste göre, Türkiye bir “Ekonomik Sarmalın” içinde. Bir atılım yapması bekleniyor. Aslında Ülkemiz bu atılımı yapacak kapasitede. Yani KRİTİK EŞİK te. Maastricht kriterleri dediğimiz, AB ekonomik kriterlerini çoktan geçmiş durumda. Aslında yapılacak pek fazla bir şey kalmamış gibi. Kopenhag siyasi kriterlerini de yerine getirip, önümüzdeki 3-5 yıl içinde, bu işi bitirmeli. Yani kritik eşik aşılıyor gibi. Yeni kurulan Hükümet bu işi başarmalı.
Olmasa ne olur?.
Su kritik eşiğinden fazla kaynatılırsa özelliğini kaybeder, “Haşlanır”.
Boya kritik eşiğinden fazla boya fırınında kalırsa, “Boya olmaktan çıkar”.
Çay kritik eşiğinden fazla ateşte bekletilirse, “Çapanoğlunun Abdest Suyu Olur”.
Tavında dövülmeyen demir, “Ustasının başına dert olur”.

Mustafa Şekip YAVUZ

Yazar, Mühendis.                                               m.sekipyavuz@gmail.com

7 Eylül 2014 Pazar

kaldırımlar

                                   KALDIRIMLAR
             Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
             Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
             Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
             Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

             Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in meşhur olmuş şiirinden birkaç mısra. Yazımın başlığını KALDIRIMLAR olarak tasarlayınca, herkes bu şiirden bahsettiğimi sanacaktı. Halbuki bu yazım edebî bir yazı değil. Ve hele şiirle hiç ilgili değil.  Ve bende Üstada saygısızlık yapmamak için,  onun şiirinden birkaç mısraı yazının girişine ekledim.
             Evet. Kaldırmalardan bahsedeceğim; bildiğimiz, üzerinde yürüdüğümüz, caddelerimizin vazgeçilmezi olan kaldırımlardan. YAYALARA SAYGI başlıklı makalem düşündüğümden daha çok ilgi gördü. Demek ki kanayan bir yaraya parmak basmışım. Ve bende bu minvalde devam edeyim dedim. Yayalardan bahsetmişken elbetteki kaldırımlardan bahsetmeden geçmek olmazdı.
             Değerli bir dostum herhangi bir belediyenin çalışmaları ile ilgili değerlendirme yaparken “kaldırımlara dikkat ederim” demişti. “Eşimle birlikte, çoluk çocuk hep beraber yürüyebileceğimiz güzellikte, rahatlıkla mağazaların vitrinlerine bakabileceğimiz genişlikte kaldırımlar var mı, yok mu?.  Ona bakarım. Eğer bir şehrin kaldırımları fiziki olarak yayaların yürüyüş yapmalarına olanak veriyorsa, geniş, kullanışlı ve “işgal” edilmemişse, işte orada, o belediyenin varlığını hissederim”, diye sözlerine devam etmişti.
             Biraz düşününce, bu tespitlere hak vermemek elde değil. Gerçekten Şehrimizde, yaşadığımız şu kentte yukarıda anlatılan güzellikte kaldırımlara sahip miyiz, değil miyiz, bir incelememiz lazım.
             Gördüğüm kadarı ile bu problem Ülkemizin pek çok şehrinde mevcut. Eski Demir Perde ülkelerininim hakkını teslim etmek gerekir. Moskova başta olmak üzere hemen tamamında çok geniş kaldırımlar var. Kaldırımlarında rahat rahat gezebilir, vitrinleri seyredebilir ve alış veriş yapabilirsiniz. Bu konuda eski sosyalist ülkeler Batı Avrupa’ya fark atmış gibi gözüküyor.
              Gelelim, yaşadığımız güzel şehrimiz Erzurum ‘a. Şehrimizin eski yerleşim yeri olan Yakutiye de, kaldırımların halini anlatmama gerek yok sanrım. Sadece Cumhuriyet caddesine bakmak yeterli. Kalabalık saatlerde insanlar ve araçlar iç içe geçmiş gibi. Yayalar kaldırımlarda yer bulamadığından caddeye taşmış durumdalar. Araçlarda nerdeyse kaldırıma çıkacak gibiler.   
             Nispeten yeni şehirleşmenin olduğu Yıldızkent, Yenişehir, Dadaşkent de durum çok farklı değil. Hele emlak fiyatlarının  yüksek olduğu  Kayak yolu ‘na ne demeli?. Şehrin eski yerleşim yerlerine dokunamadığımızı var sayalım. Ya yeni yapılan semtlerde kaldırımlar neden ihtiyaca cevap vermez, pek anlamış değilim.
             Son olarak birde galiba akşam saatlerinde kaldırımlar biraz karanlık mı, Yoksa ben mi fazla şüpheciyim?